sevgili raşit ağabey,
senin de çok iyi bir biçimde dile getirdiğin gibi, fahri eyican dostumuz çizerliği ile olduğu kadar, efendiliğiyle de çok sevdiğim bir arkadaşımdır. istanbul'dan ayrılması üzerine yazdığın yazı, bana 2002'de fahri zonguldak'tan ayrılırken yazdığım bir yazıyı anımsattı. o sıralar bir yerel gazete için zonguldaklı dostları konu aldığım portre yazılardan birini ona ayırmıştım. ekte o yazıyı ve yazı ile birlikte hazırladığım portreyi gönderiyorum. sizin adınıza ben de üzüldüm ama fahri gibi bir dosta yeniden kavuşmanın sevincini de anlatamam.
selam ve sevgilerimle...
kürşat coşgun
Fahri Eyican
tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımızda hep savaş, hep kavga, hep gürültü-patırtıyla karşılaşırız; zaten tarih biraz da en fazla sesini duyuranların hikayesi olmuştur... birgün birileri sessizliğin tarihini de yazmaya koyulursa, işte o gün fahri gibileri de görmeye başlayacağız...
çizgileri de yaşamı gibi; sessiz, naif, sevecen... karıncaezmezgiller soyunun son temsilcisi; sanat dallarının en hırçını olarak bilinen karikatür bile, onun fırçasından çıktığında kadife bir eldiven takmış izlenimi veriyor; bütün gizemi ince esprilerinde, karikatürlerinin çarpıcılığı dünyayı köşeli değil, ayrıntıları görmesinde gizli... dünyaya bakışı da karikatüre bakışından farklı değil!..
yaklaşık onbeş yıldır karikatürle haşır neşir; yorucu bir mesleği olmasına, günün yalnızca küçük bir bölümünü kendisine ayırabilmesine karşın, oldukça üretken bir çizer... yarışmalarda alınmış hatırı sayılır dereceler, bir dönem yeni adım’da izlediğimiz güncel çizgiler, bir kişisel sergi, bir albüm onun kısa sanat yaşamının satır başlıklarını oluşturuyor...
alçakgönüllülüğü hiç elden bırakmadı; bu yüzden de yıllarca uğraşıp didindikten sonra ortaya çıkardığı ilk sergiye ‘karalama’ dedi; aynı karikatürleri kitap haline dönüştürdü, yine ‘karalama’ dedi... en iyi yanı da bu zaten, yaptığı hiçbir şeyi beğenmiyor... biliyor çünkü, bir sanatçını sonu ‘’enel hak” deyince başlar...
t’si gitmiş, p’si kalmış bir işletmenin gezgin personeli olarak halen istanbul sokaklarını arşınlıyor... bizler onun zonguldak’a döneceği günü sabırsızlıkla beklerken, o “bırak abi, sanat piyasasında biraz daha pişeyim” diyor... onun bu sürgün günlerinin sorumluları, belki de farkında olmadan ona iyilik ettiler; bunun sonucunu önümüzdeki yıllarda göreceğiz....
Kürşat Coşgun
6 Kasım 2002, Yeni Adım
senin de çok iyi bir biçimde dile getirdiğin gibi, fahri eyican dostumuz çizerliği ile olduğu kadar, efendiliğiyle de çok sevdiğim bir arkadaşımdır. istanbul'dan ayrılması üzerine yazdığın yazı, bana 2002'de fahri zonguldak'tan ayrılırken yazdığım bir yazıyı anımsattı. o sıralar bir yerel gazete için zonguldaklı dostları konu aldığım portre yazılardan birini ona ayırmıştım. ekte o yazıyı ve yazı ile birlikte hazırladığım portreyi gönderiyorum. sizin adınıza ben de üzüldüm ama fahri gibi bir dosta yeniden kavuşmanın sevincini de anlatamam.
selam ve sevgilerimle...
kürşat coşgun
Fahri Eyican
tarihin tozlu sayfalarını karıştırdığımızda hep savaş, hep kavga, hep gürültü-patırtıyla karşılaşırız; zaten tarih biraz da en fazla sesini duyuranların hikayesi olmuştur... birgün birileri sessizliğin tarihini de yazmaya koyulursa, işte o gün fahri gibileri de görmeye başlayacağız...
çizgileri de yaşamı gibi; sessiz, naif, sevecen... karıncaezmezgiller soyunun son temsilcisi; sanat dallarının en hırçını olarak bilinen karikatür bile, onun fırçasından çıktığında kadife bir eldiven takmış izlenimi veriyor; bütün gizemi ince esprilerinde, karikatürlerinin çarpıcılığı dünyayı köşeli değil, ayrıntıları görmesinde gizli... dünyaya bakışı da karikatüre bakışından farklı değil!..
yaklaşık onbeş yıldır karikatürle haşır neşir; yorucu bir mesleği olmasına, günün yalnızca küçük bir bölümünü kendisine ayırabilmesine karşın, oldukça üretken bir çizer... yarışmalarda alınmış hatırı sayılır dereceler, bir dönem yeni adım’da izlediğimiz güncel çizgiler, bir kişisel sergi, bir albüm onun kısa sanat yaşamının satır başlıklarını oluşturuyor...
alçakgönüllülüğü hiç elden bırakmadı; bu yüzden de yıllarca uğraşıp didindikten sonra ortaya çıkardığı ilk sergiye ‘karalama’ dedi; aynı karikatürleri kitap haline dönüştürdü, yine ‘karalama’ dedi... en iyi yanı da bu zaten, yaptığı hiçbir şeyi beğenmiyor... biliyor çünkü, bir sanatçını sonu ‘’enel hak” deyince başlar...
t’si gitmiş, p’si kalmış bir işletmenin gezgin personeli olarak halen istanbul sokaklarını arşınlıyor... bizler onun zonguldak’a döneceği günü sabırsızlıkla beklerken, o “bırak abi, sanat piyasasında biraz daha pişeyim” diyor... onun bu sürgün günlerinin sorumluları, belki de farkında olmadan ona iyilik ettiler; bunun sonucunu önümüzdeki yıllarda göreceğiz....
Kürşat Coşgun
6 Kasım 2002, Yeni Adım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder