10 Ocak 2008 Perşembe

Raşit Yakalı anlatıyor...Bir zamanlar...

NASIL “DONKİŞOT DERGİCİSİ ” OLDUM?

Söke’nin Akça konak köyünde ilk okul öğretmeniyim yıl 1964 yaz aylarında İstanbul a geliyor Tercüman gazetesinde hocam Semih Balcıoğlu’ nun yanında karikatür öğreniyor günlerimi de gazetenin grafik servisinde geçiriyordum. Servis şefi karikatürist Osman Filiz ve Ali Galip Altunçul, ve diğer arkadaşlar. Köyüme dönerken de gazetenin klişelerinin atıldığı hurda bidonlarından ,sonra işime yarayacağını tahmin ettiğim klişeleri de beraberimde götürüyordum. İşte ilk dergimi bu klişelere güvenerek Söke de çıkardım. “BİLGE” sanat dergisi. 32 sayfa güzel bir dergiydi. Söke’ li yazarlar Halil kOCAGÖZ, Samim KOCAGÖZ, avukatlar, öğretmenler. Kapak içine tam sayfa bir klişe kullanmıştım. Atatürk’ün gençliğe hitabesi öz Türkçe olarak... Bir ay sonra İstanbul’dan bir mektup aldım Melek Dener imzalı. “Siz kim oluyorsunuz da Atatürk’ün gençliğe hitabesini sözde öz türkçe ye çevirmeyi cesaret ediyorsunuz?” Çok korktum ve ikinci sayıyı basamadım. Hala konuyu kavramış değilim.
Çok iyi bir yazar kadromun olduğunu sonraları fark ettim.
Yıl 1969 İstanbul’dayım, Kader beni Pardon Mizah dergisinin önce çizeri sonrada teknik sekreteri yaptı. Bu sırada dergicilik iyice kanıma işledi. Bu arada Dünya Gazetesine karikatürist ressam olarak girdim.Her akşam klişeci Vartan Melikyan ustanın atölyesine gidip klişe bidonlarını karıştırmaya başlıyordum. Onlarda çok hoş görülü davranıyorlardı, hatta teşvik ediyorlardı. Bu çöpçülük hep sürdü. Vartan bey ve kardeşi Manuk ile hala aynı sıklıkla görüşüyoruz.
Yıl 1975 Gazetede çalışıyorum ama bir dergi de yapmak istiyorum. Maaşım asgari ücret evliyim eşim çalışmıyor. Bir matbaa ile anlaşıyorum. Evde bir karanlık oda kurdum.(Eflatun Nuri abi atölyesini kapamış agrandizörünü bana taksitle sattı, hala evde.)İki tane masa lambası Tercüman gazetesinin karanlık oda şefi arkadaşım bana parmak izli artıntı, kırpıntı filmler veriyor, ben onlarla önce negatif sonra kopyalayarak pozitif filmler yapıyorum. Bazen karikatürleri aydıngerlere çiziyorum.(Fotokopi yok.) Gazetede mizah sayfaları yapıyor,kurşun kalıplarla aydıngere kopya alıp unu ters kullanıp film gibi değerlendiriyorum. Büyük asetatlara montaj yapıyor, kalıpçıda kalıp aldırıyor, sonra iki top kağıt alıp, matbaaya götürüp bastırıyordum. Param da olmadığı için o iki top kağıdı sırtlayıp otobüslerle Fındık zade beşinci kattaki evime getirip tarak sırtıyla katlayıp iç içe koyup kapak geçirip.tel zımba ile zımbalıyorduk. Sonra da onları bayi ye götürüyordum. Derginin ismi “ÇAĞDAŞ MİZAH”. Sonra da gelecek sayının hazırlıklarına başlıyordum. Bir çok beğeni mektupları alıyordum. O mektuplar beni gaza getiriyordu. Bir de Erdoğan Başol abi beni çok gaza getiriyordu. Çünkü ikimiz de yazısız karikatürü çok seviyorduk, bu işi de sırf diğer çok yazılı dergilere alternatif olsun diye yapıyorum. Yani “Gülen Düşünde “ mizahına hizmet etmek istiyordum. Bu gün hala bu düşüncedeyim. Şartlarım çok ilkeldi, imkanlarım hiç yoktu. Yani ben bu işin donkişot’u idim.
İlk eleştiriyi Oğuz Aral abi den aldım. Bana başarılar dileyen bir mektup yazmış ve “Çağdaş” Türkçe ‘Mizah’ arapça bu iki kelimeyi neden bir araya getirdim diye sitem etmişti. Rahmetli Çetin Emeç bey de dergilerimi görünce beni Bülent Düzgit aracılığı ile çağırttı ,yaptıklarımı çok beğendiğini ve beni Hürriyet’e almak istediğini söyledi. Ama önerdiği para Dünya gazetesindeki aylığımdan çok fazla değildi. Patronun Bedii Faik bey de beni hep destekledi.
Ev hep kağıt dolu idi.Eşim neler çekti Yatak odası bile kağıt dolu idi.
Çağdaş Mizah maceram bir yıl sürdü . Sonra param bitti Dergi paydos…
Yıl 1977 Yaşar Özen bey Papağan ve Çuval dergilerini İstanbul da çıkarıyor kendisi Ankara’da oturuyor. Bir gün Cağaloğlu’ nda ayakkabısını boyatırken beni görüp yanına çağırıp teknik yardım istiyor ve “Çuval” dergisini bana vermeyi ona karşılık “Papağan” dergisini de hazırlamamı istiyor. El sıkışıyoruz. Artık bir değil iki dergi hazırlamaya başlıyorum. İşler iki kat. Uzun bir süre sonra Yaşar bey imtiyaz hakkını Matbaacımıza devredip ayrılıyor.
Dergiyi öyle yapıyordum ki bir forması dergi mizanpajında oluyordu. Sonra iadelerden o formayı katlayıp albüm yapacaktım. Konu da “Çizgi ile anarşi” olacaktı. Tam albümü bitirdim mücellite götürdüm. Katlandı Kapağı basılacakken 1980 ihtilali oldu ,ben yine korktum ve bir daha mücellite bile uğramadım. O albüm de yayınlanmadan hurdaya gitti..
1987 kadar dergiciliğim sürüyor. Bir ara “Çuval” ismini “Yeni çuval” a çeviriyorum.Daha sonra Hürriyet Gazetesinin çıkardığı “Çivi” mizah dergisinin teknik sekreterliği de bana kalınca benim amatör dergiciliğim de bitmiş oluyor.
Beni İstanbul!a getiren /Rahmetli / hocam Semih Balcıoğlu hep bu uğraşlarıma karşı çıktı, eleştirdi. Çünkü o benim tüm zamanımı karikatür çizmeye ayırmamı istiyordu.
Birkaç anı:
/Rahmetli /Necmi Rıza abi o meşhur Akbaba dergisinin kapaklarının çizeri bana destek vermek için kapak çizmeyi kabul etti. Siyah beyaz karikatürü veriyor ben de evde ilkel imkanlarımla montajlıyor, letraset tramlarla tonlar, renkler yapmaya çalışıyorum. Ben vartan usta değilim ki: 4. sayıda büyük bir hata yapıyorum.Politikacıya yüzde onluk ten tonu verdim ama pozitif montaj yaptığımı unuttum ve o politikacı yüzde doksan simsiyah çıktı. O titiz Nemci Rıza abi kapağı görünce küplere bindi.”Madem bu işleri bilmiyorsun neden bu işleri yapıyorsun be adam ?” diyerek bana küstü uzun zaman benimle konuşmadı .ben bu işleri bırakınca beni affetti. Daha sonra hep gülüştük..
Erdoğan Bozok abim de bana destek verenlerden. Ama bir sayı büyük bir soru işaretli karikatürünü yine ters montaj yapınca: “Madem beceremiyorsun, neden bu işi yapıyorsun?” diyerek desteğini kesti. Ama ben tüm bu terslik ve şansızlıklara rağmen iyi işler yaptığıma inanıyordum..
Bu gün o dergileri inceleyince, ilk soyut karikatürleri ben kullanmışım.İlk uluslar arası yarışma, sergi haberlerini ben vermişim.” Uluslar arası Nasrettin hoca Karikatür yarışması” nı bile ilk ben duyurmuşun. Bu gün bile, Birkaç kere denenmesine rağmen o anlamda bir dergi yok. Çünkü satmıyor öyle dergiler. Satmayınca da bu iş Donkişotlara kalıyor.
“Yeni çuval” beğenilince” Gameda” ya gittim Yurt çapında kaliteli bir dağıtım istedim. Mukavele gereği benden 10.000 baskı istediler. Onu da hatır için kabul ettiler ve satsın satmasın benden her dergi için belli bir nakliye parası ödemem gerektiğini söylediler. Bütün imkanlarımı kullanıp 10.000 bastım . “Gameda “dan 4 sayı sonrası birinci sayının parasını masraflar düştükten sonra alırsın dediler. Her sayıda da soruyorum. “Durum nasıl? ” diye “Çok iyi “diyorlar. 5.Sayı sonrası tam para almaya gidecektim ki: gazetemizin kapı görevlisi telefon etti. “Raşit bey aşağıya bir kamyonet geldi dergilerinizi getirmiş” dedi “ Neee?” Koşuyorum aşağıya, bana iade ordinoları imzalatıyorlar. Meğerse dergilerin hiç biri satılmamış. Hepsi iade. Kamyonet yıktı gitti. Sokak iadelerle dolu , içlerinde Akbaba,gırgır dergileri bile var. Karışmışlar.. Biraz sonra Patronum Bedii Faik bey gelecek, “ Ne bunlar ?” diyecek. “Ali bey, benim bunları koyacak yerim yok, Bunların hepsini hurdacıya hemen sat, parası da senin olsun.” Dedim, o hemen halletti. Benim de amatör dergiciliğim 1986 yılında bitmiş oldu.
Bu gün evde kel olmama rağmen şimşir tarağım, büyük bir zımbam montaj masam,pimlerim, kadrat cetvelim,ölçü çarkım aydınger kağıtlarım tetikte bekliyor. Saygılar. Sakın haaaa.
Raşit Yakalı
Basın sitesi A blok A 10 80620
Yeni levent İstanbul .
www.rasityakali.com

Hiç yorum yok: